30 Aralık 2014 Salı

ÇATI

   Dışarıdan bakıldığında kötü bir hal olarak algılanabilir. Evet bencede öyle ama yerine göre berbat bir hal değildi. 2 gece mezarlıkta uyudum. Cenaze namazı için metal bir çatı çakmışlar hava yağmurlu olunca 2 günlüğüne yerleştik. Kötü bir kamp yeri psikolojik olarak ama hani şu an hayal ettiğiniz gibi berbat ötesi değil. Sevgili Beste'ye dediğim gibi "hayat kısa denenmeli".
   Hava yağmurluydu, gece şimşek çaktığında anlık görebiliyordum mezarları. Peki neden? Bu eziyet diye nitelendirdiğin olay neden? Bloğun 2. yazısı "Evet" başlıklı yazıya dönüp bakalım.
   Yola çıkmama sayılı günler kala Anacığım ve İkizim Finduk ile balkonda otururken "gidiyoruummmmmm" diye bağırmıştım avazım çıktığı kadar. Yolda da "kalbiimmm" diye kimi zaman "yeeaaap" diye bağırıyor içimdeki enerjiyi yada neyse artık o şeyi dışa vuruyorum. Kalbim.
   Hoşçakalın demek için ofise gitmiştim turun ilk günü. Bir an kelimeler düğümlendi konuşamadım. Evet hayalim gerçek oluyordu. Şu an hayalimin ve hayatın tam içindeyim. Hoşum.
   Geçen gün gelmiş; "Türkiyede 2 tane sol görüşlü parti var. Birincisi Anadolu Partisi, diğeri Saadet Partisi" dedi. "Katılıyorum" dedim. "Tam bağımsızlıktan, anti-emparyalizmden, fırsat eşitliğinden, emeğin devamlılığından bahsedenlerin sayısı günümüzde bir hayli az dedim." Gülüştük.
   "Sağcılık bir hastalıktır." Bağımsız İnsan Nihat Genç.
     Kars tarafında gece yıldızları izlerken uyuyakaldım. Yaz ayı olmasına rağmen uyanınca soğuktan başım bir hoş olmuştu. Hemen çadırın içine kaçtım.
   Şu an klavye eğimli yazıyor, neyse...
   Az evvel Fidukla konuştuk. (Bu az evvel deftere not düştüğüm zamanın az evveli.). Soğuk hava koşullarından dolayı evsiz insanları şu şu numaralı telefona bildirin demiş televizyon. "Seni de birisi ihbar etmesin" dedi. Gülüştük. Yo kendi halime; yanlış anlaşılmasın.
   Osmaniye'de bir caminin son cemaat mahalinde uyudum. Sabah dükkanı henüz açılmadığı için dışarıda kalmış bir genç geldi. Dertlerinden bahsetti, ardından gitti. Daha gözüm yeni açıldı mübarek!
   Marmariste sahilde kamp attık. Sabah birisi geldi. "Almanya'da turizm sektöründe çalışırken turistlerle birlikte yeyip içiyorduk. Yaz bitince onlar gidiyordu, biz yeyip içmeye devam ediyorduk. Alkolik olmuştum bu yüzden." dedi; samimi bir şekilde geçmişini özetledi.

29 Aralık 2014 Pazartesi

.

Çok mutluyum.

GENEL





DAY

   "Cehalet halkın suçu değildir." M. Kemal Atatürk.
   Geçen gün gelmiş; "uzayın sonsuz oluşuna eyvallah ama taze sıkma portakal suyunun vitamini nasıl hemen kaçabilir ki! Buna inanmıyorum" dedi. Hızlıca gitti.
   Birde ilginçtir geçen gün gergin bir şekilde geldi; "biz bu topraklarda ekmeği her zaman bölüşerek yedik. Kendi memleketine turist olma hevesi nereden geliyor? Bir köy kendine yetebilmeli. Bizim buğdayımız pirincimiz bize hastır, öz malımızdır" dedi. Ağzımı açmama fırsat vermeden gitti. Bu sefer gerçekten dolu gibiydi.
   Genel olarak özetleyecek olursak;
   "Ege sıkıcı mı ne yav..." derken Muğla'ya ulaştım, fikrim tamamen değişti. Muğla Ege'de hatta Türkiye'de bambaşka bir yer diye düşünüyorum. Ayrıca bahsedeceğim ama; Bodrum, Ören, Akyaka, Marmaris, Fethiye... Bu yerlerde bulunmak pedallamak çok güzel. Her yerde başka güzellikler var. Yolları bisiklet için çok uygun, doğası harika, Tanıştığımız insanlar tura renk katıyor. Bolca portakal mandalina ve limon var bu mevsimde. Türkiye'de en temiz dereler nehirler bence burada. Yerel yönetimlerin ve orman müdürlüklerinin bilinci, genel olarak halkın tutumu kısacası bir bütün olarak bu hal, kimi güzellikleri korumuş. Geleceğe ulaştırmaya da gayret ediyor. Yazalım unutmayalım. Ayrıntıları yakın  zamanda not ederim.




   Tam bu fotoğrafta herhalde pantolonumun ağı söküldü.



83

   Bisikletime kötü birşey söylemek istemiyorum. "Oy oy dayanamaz bu yola kırılacak jant telleri", "gerçekten eğer kırılırsa teller isyan etmeyeceğim" dediğim zamanlarda bile dayandı. Hiç ses çıkarmadan yeri geldi dağ bisikleti gibi davrandı yüküne hiç bakmaksızın. Öncelikle çok teşekkür ederim.
   Pek fazla teknik bilgim olduğu söylenemez. Vites ayarları ve fren sisteminin bakımı hakkında pek bilgim yok. Yapım gereği pek de titiz olmadığım için kimi zaman bisikleti çok afedersiniz bok götürdü. Neyse mekanik disk sistemle bir alıp veremediğim yok ama v fren sistemine son günlerde özlem duyar oldum. Kimi bisikletçiler kesin bir çözüm getiremedi ustaca yaklaşamadı bu basit sisteme. En son Velomars güzelce baktı bisikletime; sağolsunlar. Bunun yazısı ayrıca yer alacak.
   Şu an bisikletim uzunca bir yola dayanabilecek kıvamda. Öpüyorum buradan.


23 Aralık 2014 Salı

MAR

   Yav aklımdan birşey geçiyor ama ne derece istiyorum tartışılır. Biraz daha vaktim var düşünmek için. Bakalım bakalım.
   Şu an mı? Marmaristeyim. Muğlaaaa.
   Yeapp...
   Kalllbbiiimmmm...
   İnternette pek vakit geçirmiyorum, Yakın zamanda umarım sakin kafayla düşerim notları.
   Alman arkadaşlarla birlikte yollanmaya devam ediyoruz.
   Geçende Cemal Atasoy'u gördüm yolda. Neden mi seslenmedim. İnanın seslenecek, atılacak ruh halim yoktu. Baştan anlatırım bir ara. Şimdi bisikletin bakım zamanı.

9 Aralık 2014 Salı

NADİR

   Marmara Adasından feribotla Tekirdağına geçtim. Barbaros'a inmişiz; neyse. Arka ve ön lastiklerim aynı anda patladı. Yağmur başladı. Kalacak yerim de yoktu, akşam olmuştu. Dedim ya, çok nadir küfrederim, ama ben de ederim. İzmir'de de yaşadım bu arkalı önlü patlak lastik olayını. Şehir içinde oh ne ala, insan deli olur.
   Evet şu sıralar hava yağmurlu epey. Dün yağdı, şu anda da yağıyor. Sahile yakın bir noktadayım. Uygun kamp yeri bakmalı. Bir Alman bisikletçiyle karşılaştım bugün. Yarına buluşup bir süre pedallayabiliriz; bakalım.
   Kars İgor'da kahvede birisiyle "ben Türk müyüm, değil miyim?" bunu konuşmuştuk. Kırım Tatarı, Kırım Türkü meselesi için 1800'lü yıllara gitmek yeterli. Bir ara gideriz birlikte.

30 Kasım 2014 Pazar

HOP

   Sinop ve Gökçeada'nın yeri bir ayrı, geniş bir zamanda notunu düşerim buraya. Çok güzel insanlarla tanıştım. Ege etabı başladı. Turun sonuna doğru yaklaşıyorum. Ne bileyim yav. Neyse...
   Evet havalar serin ama olsun, tadı da bir ayrı.
   Dün İkizim Finduk şöyle söyledi telefonda; "Ayy Fıraattt, midem bulandı, içim kabul etmedi. Düşünemedim. Kaşınıyor musun? Bitlenmişsindir. Evet epey zamandır yıkanmıyorum. Zamanı söyleyince tepki verdi, haklı aslında. O değil de "düşünemedim" demesi gerçekten rencide ediciydi. ehheha...
   Bir kaç fotoğraf koyalım. Ha bir de köyün delileriyle ilgili... Bugün ayağını yere sürüyerek yürüyen bir kimse gördüm köyde. İlk intibam "evet köyün delisi bu kimse olmalı" yönündeydi. Kaç yüz tane köy geçtim. Köyün delisine devlet neden maaş bağlamıyor hiç düşünmedim. Neden? Yooo, bu yoksul, kimsesiz, yaşlı yada başka bir isimle değil. Tanımı doğru ve net olmalı. "Köyün delisi". Ayrıca söz sahibi olmalı, karar mercii görevi verilmeli. Ezer bozan, standart düşünce sistemini sorgulayan, farklı bakış açısı ve hayat görüşü köy karar mekanizmasında yerini almalı. En az asgari ücrette ve sigortayla bir gelir bağlanmalı bu kimselere. Çünkü köyün muhabbeti, neşesi, haberi ve bölgenin genel hali bu vatandaşlarda mevcut. Bir ara bu konuyu daha detaylı oturalım, konuşalım. Ayak üstü olmayacak. Ben muhtarı bilmem bu şahsı ararım. Neyse notumuzu alalım, dersimize çalışalım.





SUZİİİİİ

   Yazıya başlamadan önce gülümsedim dik konuma geçtim. Çünkü ilham veren heyecan uyandıran birisiyle tanıştım. 21 Kasımda Bolayır'a vardım. Bir benzin istasyonuna girdim. Aha bir bisiklet hem de yüklü, arkalı önlü. Personele sordum. "Restoran kısmına bir bayan  oturuyor onun" dedi. Neyse gittim, tanıştık, sohbet etik.Tek başına bisikletle seyahat eden İspanyol bir bayan. Sri Lanka'dan İspanyaya; Asya, Avrupa turunda. Tebrik ettim. Yemek yedik. Uzuncaaa, tur için geç sayılabilecek saate kadar sohbet etik. Birbirimize kendi dillerimizde mektup yazdık. İnternetten çevireceğiz. O, bayan mescit kısmında kaldı, ben arka tarafa kamp attım. Sabah bol çay içtik, ısınmaya çalıştık. Güzelce kahvaltı ettik. 2 yıldır annesini görmüyormuş. "Çünkü ben gezginim" dedi. Ayrıntıları konuşuruz isteyenle. Tanıştığım için mutluyum.
 


   Geleneklerimizden bahsettim. "Misafire kolonya ikram ederiz" dedim. "İçmek için mi?" diye sordu. hehehh. Kolonya, çikolata ikramını canlandırarak anlattım. Kolonyayı döktüm, öylece bekliyor, elinde tutuyor. O bana ikram etti, epey özen gösterdi elimden damlamasın diye. Baklava ve tahin-pekmeze bayılmış. Ne kadar küçük ama ne kadar güzel. Böyle şeyler yaşayınca yolda, biraz daha uzaklara gidesim geliyor. Sonra gecenin 3'ünde böyle deftere notlar alıyorum. Dur bir bitki çayı içeyim, dertlendim mi ne...

AHMET ABİ

    Selamlaştık. "Korkma" dedi. Hehehehh beni tanımıyor tabi, "korkmuyorum" dedim. Araçlarımızı park ettik. Anlatmaya başladık. Ahmet Abi Marmara Denizindeki adalarda ticaret yapıyor. 2. el eşya ticareti. Avşa Adasında tanıştık, Feribotta da yol arkadaşı olduk. İlk defa birisinin fotoğrafını çekmek için ısrar ettim. İstemedi. Neyse benim ineceğim limana geldik, ayrılırken dışarıdan makineyi işaret ettim. Gülerek onayladı. Hemen bir kaç kare aldım. Sonra Paşalimanı Adasında tekrar karşılaştık. Gözlerime inanamadım. Halbuki şaşıracak ne var? Adamın işi belli, ee benim yaptığım iş de belli. Neyse tekarar atladık feribota, çay içtik sohbet etik. Başta fotoğraf çektirmeyi bile istemeyen Ahmet Abiyle video çekimleri yaptık. Bakarız bir ara, güzel oldu. Yücel Abiyi hatırlattı bana.



MALİ

   Usta bisikletçi arkadaşım Mali İstanbul civarlarında 3 günlüğüne eşlik etti. Birisiyle birlikte yol almak hoş, özellikle de kamp akşamları daha güzel. Maliyle orman yollarından geçtik, tura renk kattı.

19 Kasım 2014 Çarşamba

ARADA OLUYOR.

   Gazeteye davet ettiler, gittim. Tanıştık falan. Bir süre sonra muhabir kolonya servis etti. Yok alınganlık değil. Harbiden Karadeniz etabında küf koktum.O derece...
   Geçende gelmiş: "Kendisini atmaca zanneden 2 kargayı anlatacağım. Hikayesi var bende." dedi. Bakalım göreceğiz.
   Yarına bir güneş açsa da başımı yıkasam.
   Yılmaz Özdil; İsim Şehir Artist
   Uyudum, uyandım. Saat 01.55
   Ihlamur yaptım.
   Bu gece hava soğuk değil..
   Marmara Adasına gideceğim.
   Tekirdağ tarafındayım.
   Biraz okuyup, içip, yatayım.
   Evet mutluyum.
   Yoo bu şiir değil.
   Belki daha sonra.
   Yaşasın 16 Kasım.
   Niye mi?
   Hiç... Bir gün sadece.
   2 defa çadırdayken fener tutup yanıma geldiler. Pek iyi bir durum değil. İlkinde bir anne ve oğlu vardı. Bunlar misifirlikteyken  bahçelerine girip meyvelerini çalmışlar, dalları da kırmışlar. İz peşindelerdi. İkincisinde de 2 adam araçtan kaçan mandalarını arıyorlardı. "Bağlamadınız mı?" diye sordum. "İpi koparmış, atlamış." dediler.
  
 

 

YEAP

-Evet, sizden haberdarız 211 nolu oda.
-Miras mı yiyorsun? (Kahkahayı bastım. 89 yaşında bir amca söyledi. Favori yorumlardan.)
-Yav anladım da kış geldi.
-Hah şöyle, hayat böyle yaşanır.
-Sen gazeteye çıkan bisikletçi değil misin?
-Bu naneyi herkes yiyemez.
-Başkaannnnn yemek getirdik sana.
-Amacın ne?
-Hoşgeldin.
-Yollar sakat ayılara dikkat et.
-İş mi arıyorsun?
-Evi yüklemişsin be yauvvv...
-Aferin ulan.
-Bu eşyalar ne be yavrum?
-Ooo bakıyorum tam gaz yüklemişsin.
-Vallahi sen bir şeye kahretmişsin.
-Boşver, akarsu gibi ak anasını satayım.

SICAK

   Yere bakıyordum, hiçbir şey düşünmemeliydim. Evet sıcak. Turumu düşündüm. Bugün olanları da... Yazmayı düşündüm. Buradayım; evet sıcak. Ekimin son günleri, hava yağışlı. 11 gün, 638 kilometre sonra. Yo yoo rüya değil, sıcak su bu. Duştayım işte. Evet sıcak.

KİM

   Yolda akli dengesi bozuk insanlarla da karşılaşıyorum. Başlangıçta boş vermiş, kimsesiz, bakımsız gözüken kimileri zihnen sağlıklı olabiliyor. Kafası bir garip dediğim insanların ortak özelliği başlangıçta normal gözükmeleri. Biraz muhabbetle gerçek ortaya çıkıyor. Bazısının ihtiyacı var konuşmaya. Tabi kim normal kim değil ben karar veremem ama "bence" diyelim kapatalım konuyu.

9 Kasım 2014 Pazar

AĞVA



 










   Merhaba,
   İnternete yıl sonuna kadar "niiii" dedim ama maalesef yün çorabımın teki delindi ve zamanında epey ıslandım Karadenizde.
   Neyse, Şu sıralar artık Karadeniz etabı bitti diyebilirim. Şu an Ağva/İstanbul'dan yazıyorum. Neler oldu notlarıma fotoğraflara şöyle bir bakmam lazım. Kafamı toplayarak tabiki.
   Öncelikle havalar 5-6 gündür çok naif. Çadırdan kafamı bir uzattım Küre ilçesinde, sevinçten sarhoş oldum. Neyse insanlar "kış geldi kış geldi" diyorlar ama sonbahar ne olacak; soruyorum. Yolda yine çokca gezginle karşılaştım. Bisikletli gördüğüm gibi yürüyerek seyehat eden gezginlerle de tanıştım. Çok etkilendim. Bir zaman bende yürüsem mi acaba diye planlar yaptım. Gerçek olması için çok istemek ağlayacak duruma-kıvama gelmek lazım. Biliyorsunuz değil mi yoksa "ammaaaaaannnnnnn biniyorum ben otobüse" yada "amannn hadi beni de götürüver" deyiverir kimse. Bence öyle. Yolda olanlar, gördüklerim, yaşadıklarım hadi anlatıveriyimle olmayacak en azından bunu anladım. Geniş bir zamanda hem konuşuruz hem uygun bir zamanda yazarım çokca. Ne oluyor diyen okur.


   Pansiyondan arkadaşım Selçuk'u es geçmek tabiki olmazdı. Şile bir durak noktasıydı turumda. İstanbulda toplanabildiğimiz kadar toplandık. Çok güzel, unutulmaz.

   Değerli arkadaşlarım Muhammed Şah ve Zeliha'nın prensesleri Reyyan Sare'yi görünce, göğsümde hani tırtıklı kocaman bir yaprağı düşünün o formda ve büyüklükte bir alan yandı, acıdı; uzun sürmedi. Bu durum sesimi, gözlerimi ve ruhumu etkiledi. O çocuğa ilk bisikletini ben alacağım. Alan olursa kabul etmeyin; siz de sakın almayın. Buradan da uyarmış olalım.
   Bu turda hayatımda bazı ilklerde yaşanıyor duygusal olarak da, madde alanında da. İbrahim Onat'ın dediği gibi "Herkes kendi hikayesini yaşar." Aynen...
   Geceler uzadı, ne mi yapıyorum. Kitap okuyor, püskevi yiyor, çay içiyorum. Haritaya da bakıyorum.


   https://onthewaytoday.wordpress.com/ Bu blogda yürüyerek seyehat eden bir gezgin var. Sinop'a doğru ilerliyordu, yolda karşılaştık. Şöyle bir baktım sitesine, yakın zamanda inceleyeceğim. Bir göz atın derim.
   Çizimlere bakacağız hep birlikte, söz.

15 Ekim 2014 Çarşamba

SEVİYORUM

   Merhaba;
   Yıl sonuna doğru turumu sonlandırmayı düşünüyorum. O zamana kadar interneti hayatımdan çıkarıyorum. Telefon annem için var. Paylaşımlara 2 aylık bir ara, yaşamaya devam.


Yo yoo yanımda yün çorap ve eldiven var. Panik yok!
Sevgiyle.

14 Ekim 2014 Salı

ŞEY

   Gürcistan'da gece çadırın yanına geldim. Işığı çadıra doğru tuttum. Reflektörler parlıyor, biraz ilerde 2 adet göz de parlıyor. Eşhedü enlaaa. hehehh. Şaka. Işığı tutuyorum korkmuyor; bakıyorum kaçmıyor. Yav ne ola ki? Tilki heralde.. Ooov. Köpekmiş be... "Şöyle kurtlu murtlu birşey olmadı mı?" diye soruyorsun. Yok olmadı. En fazla tilkili oldu. Onlarda pıtır pıtır geziniyor zaten. Ha kokarca gördüm. Canlı olmadığı için fotoğrafını çekmedim. Bir gece yanlışlıkla kirpinin üstüne bastım. Buradan da özür diliyorum. Yılan da gördüm ama o bahsedilen kara büyük yılanlardan görmedim. Bir sürü kuş gördüm. Mardin'deki köpeklere buradan saygılarımı sunuyorum. Hürmetler. Sesim gitmiş! Onlar bana bağırıyor, ben de onlara bağırıyorum. Yapacak bir şey yok, herkes görevini yapıyor. Mardin harika bir yer (78. kez yazdım sanırım) tamam ama köpekleri zor durumda bıraktı gerçekten. Bunu da buradan söylemiş olalım.


   Fotoğraf Ardahan Artvin arasından. Bu iki şehir arası bisiklet için çok uygun. Güzel tırmanışlar var. Doğa harika.

13 Ekim 2014 Pazartesi

DEVAM

-Rekor denemesi falan mı?
-Senin bundan çıkarın ne?
-Gittiğin yerlerde Kaymakam'ı ziyaret ediyor musun?
-Ne satıyorsun?
-Hoşgeldin.
-Dükkanlara su mu taşıyorsun?
-Saç ,baş hiç üniversite mezunu gibi değilsin.
-Pkk seni görse sevinir, misafir eder.
-Hoşgeldiniz. Neden bu kadar yandınız?
-Ülkenin en iyi bisikletçisi olabilirsin.
-Ekmek elden su gölden.
-Ne kadar harcıyorsun yolda.
-Yorulmuyor musun?
-Ne satıyorsun?
-Devlet destekli mi gidiyorsun?
-Türkiye mi, Dünya mı?
-Göç nereye?
-Hello.
-Motorbisiklet olsa daha iyi değil mi?
-Bana milyarlar verseler yapmam.
-Korkmuyor musun?
-Ya hiç aklın yok, yada çok var.
-Soyadın ne? İleride duyarız belki ismini?

UZUN

   Cüneyt Abi; "kültür lafını duyduğumda artık midem bulanacak gibi oluyor" demişti. Evet; dayatılanlar, kültürün kimi hallerinin sınırlarını çiziyor. Türkiyedeysen çoğunluk "müslümanım" diyor. Başka bir ülkede farklı bir din dillendiriliyor. Aynı toprak parçası üzerinde din hakkında benzer şeylerin söylenmesi aslında normal. Bu kültür denilen meret mi sebeb acaba? İliklerimize kadar işlemiş gibi.
   Geçende bir belgesel izledim. Kutup dairesine yakın bir noktada toprağın yerlisi yüzlerce kuş avladı. Fok derisine koydu, derinin ağzını dikti ve sineklerden korumak için fok yağı sürdü. Sonrasında güneş almayacak şekilde taşlarla üzerini kapattı. Kış için besin depolamış oldu. İhtiyaç duyduklarında da bu özel besinlerini çıkarıp çiğ olarak yediler. Keskin koku yemeğin önemli bir öğesi ve memnun olma sebebi. Onlar için olağan ancak daha güney topraklar için bakılamayacak kadar iğrenç. Diğer taraftan başka bir kesim kalkıyor "veganım" diyor. Mutlak doğru nedir diye bahsetmiyorum. 
   Bisikletçiler çok haklı uzun seyahat etme konusunda; baksanıza.

10 Ekim 2014 Cuma

NASIL


-Nemrut Dağına ve Ayder Yaylasına çıkarken bisikleti arkaya atıp araca almak isteyenler oldu. "Teşekkür ederim benim aracım var." Nemrut Dağını yazıp duruyorum. Bahsettiğim Bitlis Nemrut Dağı. Krater göllü olan, 3 tane, harika...


-Çamlıhemşin tarafında toprak kaydı. O gece Doğa Otel'de kaldım. Ertesi sabah toprak kayması yinelenmiş yol yine kapalıydı. Bölge insanı duruma alışık. Oturduk çay içtik, sohbet ettik.
-İtalyan motorcuya Pakistan'da seyahat etme ve güvenlik meselesini sordum. Hafife aldı. Adam haklı; birçok insana göre neresi tam olarak güvenli ki.
-O gün enerjim düşmemeliydi. 6 tane çikolata yedim diyorum; öylece bakıyor.
-Turu Bağımsız Yazar Nihat Abiyle yapsaydık ağlaya ağlaya gezerdik bu topraklarda.
-Pınarcık ve Sevgili Beste; Ahmet Aslan'ın müziğini hanginiz verdi? Kızmayacağım gerçekten, hanginiz verdi?
-Düzgün şekilde lastik yamamayı yolda öğrendim. İgor'un şahane lastikleri 6.000 kilometrede yalnızca 1 defa patlamış. Epey süre daha sağlam bir şekilde gidecek gibi duruyorlardı. Hoş gerçekten.
-Gürcistan'da 3-4 kilometrelik tünelden geçtim. Ömür törpüsü gibi.


9 Ekim 2014 Perşembe

MADDE

-Anladıysan 1'e anlamadıysan 2'ye bas diyorum. O gidip 3'e basıyor.
-Yanımda 2 adet marker kalem vardı. Bir tanesi hiç kullanılmadan uçup gitmiş. Ağzı açık kalmış.
-Yanımda 4 kitap, 1 not defteri, 2 çizim defteri var. Fixative de var.
-Turda 2 sefer susuz kaldım. Kars tarafında Syzmon 2 tane tablet verdi ve zaten az olan suyunu paylaştı. Onlar bir süre daha taşıdı beni. "Vücudum çalışmıyor" demiştim Syzmon'a. Zor gerçekten.
-9 Ekim 2014. 2. ana kampta küçük bir aradayım. Yakın zamanda pedal kaldığı yerden, Giresun'dan dönmeye devam edecek. Karadeniz sahilden Maramara'ya ardında Ege ve Akdeniz'e varacağım. Sonra rotayı Eskişehir'e, eve kıracağım. İgor, "normal hayata dönmek istemiyorum" demişti. Hatta "belli bir süre çalışıp sonra tekrar düşerim yollara" diyordu. İgor İsviçre'de bir televiyon kanalıyla anlaşmalı halde yol alıyor. Şirkete fotoğraf yollayıp, yazı yazıyor ve bu sayede para kazanıyor. Arada radyoya da bağlanıyormuş. Hatta eline iyi sayılabilecek miktarlar geçtiği için daha çok otel ve camping alanlarında kalmaya başlamış bir ara. Ama turun mantığına ters olduğu için turu rüzgarın yönüne bırakmış ve bolca doğada kamp atmaya başlamış. "Geri döndüğümde fakir bir insan olacağım" demişti. Haklı; doğada sular buz gibi ve özgür akıyor. Yağsız tutsuz makarna güzel gidiyor. Yediğimiz içtiğimiz gerçek tadında. Ruhen ve fiziksel olarak çok formda ve iyi hissediyor insan. Bunlardan mahrum olmak ciddi anlamda bir yoksunluk. Ama parasal olarak da fakir olacağız; orası ayrı. Neyse biz işimize bakalım.:)heeheh... Yolda olmayı nasıl anlatsam hala bilemiyorum.


                                   



8 Ekim 2014 Çarşamba

RÜZGAR




-Bir ara sandalyeye oturunca, en son ne zaman sandalye kullandığımı düşünmüştüm.
-Bisikletliler akın akın Tacikistan, Çin, Hindistan taraflarına gidiyor.
-Arda kalanları bir toplayalım üzerine konuşur, gerekeni yaparız.
-Yatmadan önce üstümü değiştiriyordum çadırda, bir baktım göğsümde bir böcek, bacağımdaysa bir solucan var. Aynı anda olması biraz garipti.
-Nemrut dağında kamp attığımda gece çadırın yakınına bir canlının geldiğini hissetmiştim. Belki psikolojikti; belki de bir hayvandı. Bu hissi şu ana kadar yalnızca 1 kere yaşadım. Syzmon hak vermişti. O hissi biliyor.
-Doğubeyazıd'da kaçak sigara satan adama; "bir poşet de bana ver memlekette satayım" dedim. "Yolda yakalanırsın" dedi.
-İshak Paşa Sarayı'nın, Eski Mardin'in ve Sümela Manastırı'nın son kilometreleri epey zorlu ve dik.
-Batı Karadeniz'e de az kaldı. Yolları fenadır.
-Şimdiye kadar gördüğüm en etkileyici şehir tartışmasız Mardin.
-Kars'da otele kayıt yaptırırken araç plakası kısmına "TREK DS 8.3" yazdım. (Bisikletimin modeli hehehh...)
-"Evet, yıktınız kırdınız buldozerlerle paramparça yaptınız. Ama bu yağan kara, bu akan suya, bu açan goncalara, o tomurcuklara gücünüz yetmeyecektir. Bu toprak Anadolu bunu bilsinler." Bağımsız Yazar Nihat Genç

7 Ekim 2014 Salı

HAL






NOT



   Yukarı Kavrun yaylası 2300 metre civarında Kaçkar zirve yolunda harika bir yer. Ben Eylül ayının sonunda orada olduğum için hiç dağcı yoktu. Zaten zirve karlı ve soğukmuş. Kavrun'a çıktığım gün epey zorluydu sis ve az yağış vardı. Hava gündüz 8, gece 0 derece civarındaydı. Şahin Pansiyon sağ olsun misafir etti beni. Ertesi gün hava açtı. Gerçekten harika bir yer. 
   İngiliz çiftle Zil Kalesinde, Doğa Otelde ve Kavrun Yaylasında karşılaştık. Sevindik birbirimizi görünce. "İyi İngilizcen var nerede öğrendin?" diye sordular. (Herkese söyleceğim:))
   "Hani derler ya davul bile dengi dengine" yazı biçimiyle Olcay Güzel edebiyatta yeni bir sayfa açtı haberimiz olsun.
   Yücel Abiyi tanımayan yok değil mi? Peki göreniniz var mı?
   Syzmon farkında olmadan askeri alana kamp atmış. Gece kamp alanına askeri helikopter inmiş.
   Güneydoğu'da Suriyeli çocukların vücutlarında yara izleri vardı. "Burada olmaktan dolayı memnun musun" diye sordum bir çocuğa. "Mektep yok" dedi.
   Dilek Ergül hayali ve 10 kız çocuğu için okyanusta. Ya biz!
   Karadenizin coğrafyasında insanında bir heyecan ve çoşku var. Etabı bir tamamlayalım yine anlatır dersimize çalışırız.


   Yılanın üstüne basarsan yüzüne atlar. Gelinim de öyle.

  
   Beni görünce duran ilk motorsikletçi. Ardahan tarafında karşılaştık. Tacikistan yolcusu. Zamanında bisikletle Avrupada 5.000 km civarı yol almış. Bu arada Çıldır gölü etrafı çok güzel. O tarafta birde doluya yakalandım. Çıldır'da kaldığım gece var anlatılacak. Sonra yazarım yada muhabbete kalsın.


   Gürcistan'da şiddetli dolu yağışından sonra tepedeki görüntü.