26 Ocak 2015 Pazartesi

BODRUM

   Hagen ve Sebastian ile 3 hafta kadar beraber yol aldık. Turda en çok zaman geçirdiğim yol arkadaşlarım onlar oldu. Gerçi pek fazla yol aldığımız söylenemez o koy senin bu köy benim takılıyorduk.
   Bodrum'a düştü yolumuz, akşama doğru merkezden biraz çıkıp kamp yeri bakacaktık ki Gizay ile karşılaştık. Karşıdan kırmızı dede bisikletiyle geliyordu. "En güzeli aslında bunlar" dedim. Tanıştık, muhabbetin 5. dakikası dolmamıştır evine davet etti. Yabancı birisinin evinde nasıl kalabilirdim! Tabiki deehehe...
   Gizay İTÜ'de son 2 dersi kala "ben gidiyorum" demiş. Kendisini yazmaya vermiş bir arkadaşımız. Hediye olarak bastığı bir şiir kitabını yollayacak. Hop.
   Söylemiştim bunu; turda yaşadığım en özel anlardan birisi insanların evlerine davet etmeleri. Ege'de özellikle Muğla il sınırında da yaşadım bu hali.
   Bunu da tekrarlayalım; "Muğla tarafları harika!".




EGE

   
   Doku.


   "Hava esmez" dememek lazım. Çadırın gergin olması önemli.


   Bunu koydum ama turda pek fazla yemedim yumurta.

GÖKÇEADA

   Turumda adaları da ziyaret ettim. Avşa Adası, Paşalimanı Adası, Marmara Adası, Bozcaada ve Gökçeada. Gökçeada dışındaki adalarda 1 gece kaldım ama Gökçeada başka. 5 gün pek az pedal basarak yaşadım.
   Çiftelerli Yiğit Abi, Rum köyündeki emekli öğretmen çift, Kamil Hocam, İhsan Abi, Engin Abi, Mehmet Hoca, Mehmet Abi, Tebliğ Cemaati...
   Gökçeada turda gerçekten bulunmaktan dolayı çok mutlu olduğum yerlerin başında geliyor. Turda mümkün olduğunca davetleri ikramları geri çevirmedim. Gökçeada'da o kadar çok eve, sofraya, hayata misafir oldum ki!
   Aslında Rum köyünü gezmiş pedallamaya devam edecektim. Bir cemaat toplantısına davet etti. "Tamam" dedim. Sohbetlerine katıldım. Gezerek dini anlatmaya özen gösteriyor bunu amaçlıyorlardı. 2 gün kadar beraberdik. Ardından Osmanlı Camisinden Kamil Hocamla ve cami cemaatinden İhsan Abi ile tanıştık, arkadaş olduk, çok iyi anlaştık. Evlerinde ağırladılar, Gökçeadayı gezdirdiler, mantar topladık. Harikaydı, çok lezzetliydi.
   Camide akşam otururken İhsan Abinin annesi geldi. Daha öncesinde tanışmıştık. Dışarıya çağırdı. Bir poşetin içinde hediyeler getirmiş bana. En değerli olanı 20 yıl önce ördüğü bir hırka. Neler konuştuk yazmayacağım. Camiye içeriye girdim. Müezzin Mehmet Hocaya; "bana neden geziyorsun diye soruyorlar" dedim. Devamı gelmedi. Dışarıya çıktım. Hayatın farkı bir kısmına misafir olmuştum.



   Adadan ayrılmadan önce Kamil Hocam atkısını çıkarıp boynuma bağladı. Güzel bir hatıralık oldu. Sağ olsun.
                                      
                                   
                                     
 
   Adadan ayrıldıktan 2-3 gün sonra Çanakkale'de ilerlerken karşıdan bir motorsikletli kornaya bastı selam verdi. Ardından benim bulunduğum şeride geldi. Önümde durdu, kaskı vardı. "Tanıdın mı beni?" deyince anladım. ahhahhhaa... Kamil Hocayla karşılaştık. Çok hoş oldu.
   Adada birçok ses duydum bazıları;
"Dağda kahvaltı uyar mı?"
"Ayvacı arkadaş geldi."
"Bir gecekondu yükünü yüklemişsin be."
"Bu, mutluluk olmayabilir sadece"
"Mürşid-i Kamil."
"Nasılsın Mübarek?"
"Meşvere yapalım."

SİNOP

   Sinop. Evet şu an zamanım var. Aklımda özelikle yer eden yerlerden bir tanesi de Sinop. 2 kardeş, Hüseyin Abi ve Piri Reis Yusuf Abi barınaklarında misafir ettiler. 2 gece konakladım. Birlikte balığa çıktık. Gün içinde resim çizdim, o ara hava da epey güzeldi. Trabzon Giresun taraflarında kooperatif başkanıyla sohbet esnasında balığa çıkmak istediğimi söylemiştim ama, "büyük gemilerle, gırgırlarla pek mümkün değil" demişti. "Herkes sigortalı, isimler belli dışarıdan birisini alıp hiç riske girmezler" demişti. Nasip oldu. Sinop Demirciköy'de yeni kurulan bir limanda Karadeniz'e açılma fırsatı buldum. Akşam ağ attık, bekledik. Tekne hareket halindeyken sorun yok ancak durduğunda tatlı tatlı sallanıyordu. Deniz tuttu o halde beni. Kraker ekmek gibi tuzlu şeyler yedim, çok iyi geldi. Akşam ağı attık 2 saat kadar denizde bekledikten sonra ağ topladık. Beklerken diğer tekneden Hüseyin Abi ve bir arkadaşı geldi. Onlarda ağ atmıştı; bizim tekneye geldiler beraber bekledik. Ben çay içemedim midem fenaydı. Neyse, Hüseyin Abinin arkadaşı kraker poşetini denize attı. Evet evet balıkçılarda denizi kirletebiliyor. Ağı ben topluyordum, balığı gördüğüm zaman makineyi durduruyor balık büyükse eğer ezilmesini önlüyordum. Ağlar gözümün önünden geçerken o Çizi poşeti de geçti. Halbuki atığı denize atan kimse de  balık tutabilmek için oradaydı. Keşke Çizi poşetini alıp karaya indiğimizde iade etseydim.
   Başka teknelere ve komşu barınağa da misafir oldum. Sanki ünlü birisiymişim gibi hissettim kendimi; zaman zaman oluyordu böyle.
   Harikaydı. Denizden, uzaktan Sinop'u gece izlemek çok keyifliydi. Günü denizde balık peşinde geçirmek çok güzeldi. Tekne de kullandım; hohoohohhh.... Taze balıklar hakkında yorum yapmayayım. Hava denizde serin, ruhum çok ferahtı.









15 Ocak 2015 Perşembe

YARIN

   Annem geçende Finduk'a telefonda söylemiş; "Fırat 10-15 güne kadar tur biter diyordu. Bugün de 2-3 hafta dedi. Kışı geçirecek galiba yolda." Evet, aman şuraya da gideyim burası da var derken eninde sonunda eve döneceğim. Zaten şu an epey yakın bir noktayım; Afyon'da. Bursa'ya gitme fikrim değişti. Havalar iç kesimlerde çok soğuk dediler ancak ben güzel bir hava dönemi yakalım. Geceleri sıcaklık sıfırın altında. Antalya'da bile gece sıfırın altına düştüğü zamanlar oldu. -10'a kadar yolu var gerçi. Bursaya uğramayacağım ama tur bitince İkizim Finduk'u görmek, zaman geçirmek için kalacağım epeyce. Orada yazılara devam ederim.
   Annem geçende telefonda; "Oğlum neredesin? Karın altında mı kaldın?" gibi sorular sordu. Cenap Abi güzelliğinle "dön" dedi. 2-3 gün önce kar yağarken soğuk bir havada pedalladım. Üstüm, ayaklarım, ellerim ıslandı. 2 tane eldivenim var ancak yeterli gelmedi. Islanmak yaz ayında çok mesele değil. Güneşi görünce 15 dakika içinde kuruyor insan. Ama kışın durum farklı, kurumak çok zor ayrıca üşümek de cabası... Titrediğim anlar oldu.


   Nadirde olsa bazen...


   Bu arkadaş benimle birlikte 20 kilometre kadar seyahat etti. Harika ama yollar köpek için daha tehlikeli.



   Çok güzeller.

   
   Avusturyalı yürüyerek seyahat eden bir çiftle tanıştık. Yürüme güzergahlarına bıraktım.


   Cengiz Abi takvim hediye etti. Üzerindeki bitkiyi de otostopla gezen bir arkadaş verdi. Anlatacağım sonra.

  
   Üşüdüm o ara epey.


   Nerede miyim? Çok önemli mi?


   Küçük kız

11 Ocak 2015 Pazar

AL


   Geçen gün gelmiş; "bloğunda benden bahsettiğini bilmiyordum" dedi. "Zaman zaman" dedim. "İyide ne bu böyle Cumhuriyet gazetesi gibi, her yer yazı" dedi. "Haklısın" dedim. Fotoğraflar da yakın zamanda yer alır.
   Hani bir link paylaşmıştım ya. (Azeri, Armenian and Persian trio - Sari galin). Özellikle Doğu Anadolu'da pedallarken en çok dinlediğim parça sanırım buydu. Hele Bitlis ve Van taraflarında... Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da "Benim başım gözüm üstüne" diye bir hitap şekli var. Karşısındaki insan büyük küçük farketmeksizin saygı ve sevgi ifade eden bir cümle bu. Birisinden duyduğumda çok hoşuma gidiyordu. Çok samimi bir dil. "Sen benim başımsın" gibi türevi de var. Ege'de de bir Güneydoğuludan duydum tekrardan, çok hoş oldu. Selam ve saygılar.
   Yav bir de bunu dinleyin derim. http://www.cahilcesareti.org/video.php?videoid=64085295 Harika.
   Yakın zamanda tekrar görüşelim.

ÜÇ

   Bir köyde epey yaşlı bir teyzeye bakkalı sordum. Kısacık muhabbetin arasında "nerelisin sen?" diye sordu. Zor anlaşıyoruz, o kadar yaşlı. Ondan da bu soruyu alınca enerjim düştü. Ben de ona memleketini sordum. Oranın köyündenmiş. Eeee...
   Bergama'da bir adam Sosyalist Esrarkeşler Kurtuluş Partisinden bahsetti. "Sen tam gurbetçi olmuşsun" diyerek epey mutlu etti beni. Birde "Arkadaş da komünist, bizden ona göre" diye diğerlerine bağırdı. Bu kadar.
   7 Bölge 1 Hikaye geçen 25 yıla tepki olarak doğdu.
   Otelde nevresim içime sinmiyorsa açıyorum uyku tulumunu mesele kalmıyor. Birisi de oradan; "telefon et değiştirsinler" diyor. Hheheh. Evet, 6 aydır yoldayım. Anneme kamptayım diyorum "aman güvenilir yer olsun" diye gözetiyor. "Oteldeyim" diyorum. Aman "kıyıda köşede bir yer olmasın" diyor. Ana yüreği. Ne desin. Nadir kalıyorum otelde.
   Bir ses geldi: "Kürdistan topraklarında geziyorsun; haberin olsun." -"Ben Türkiye Cumhuriyeti diyorum. Sen istersen başka bir şey de". Turumda nadirde olsa olumsuzluklar yaşanıyor.
   Alman arkadaşlarla ayrıldık. Ayrılma durumumuz biraz değişik oldu. Yazacağım sonra.

CEL

   Yo dert yanma yazısı değil bu. Bir kesit verelim. Buyurun A-A' Kesit-Görünüşü;
   Zorlandım o gün. Defterim ıslak. Kanadalı arkadaş su geçirmez bir kılıf verdi ama içi nemliymiş dikkat etmedim. Çizim defterim ve arda kalanlar defterim nemlendi, formu değişti.
   Kemerden kargoyu alıp yola koyulmam öğleden sonra 2'yi buldu. Ailem botlarımın yanında başka şeylerde koymuş. Çoraplar, şekerler, bisküviler ve para:)
   Hızla yol aldım. Ancak akşamüstü fena halde rüzgar esti. Zaman zaman karşıdan dağa çarpıp gelen rüzgar patladı. 3 tane piknik yeri yasak diye kamp kurmaya müsaade etmedi. Fazla ilerleyemezdim, rüzgar sersemletiyordu. Bir ara ekmek poşetim uçtu neyse koştum yakaladım. Yola saçılan dallar yapraklar arsından geçerken lastiğin patlama düşüncesi birkaç dakika içinde gerçekleşti. Sonradan anlayacağım ki nedeni çoğu zaman olduğu gibi yine tel parcasından kaynaklı.
   Yol çalışması dolayısıyla 3-4 kilometre yol tek taraflı çalışıyordu. Öyle ki ara ara gerçekleşen rüzgar patlamalarından dolayı durmam gerekti yoksa rüzgar dar yola savurabilirdi. Kamp yeri ile ilgili yasak kelimesini bir de güvenlikçi kurdu, 4 etti. Patlağı yamamak için az rüzgarlı bir yere geçtim ancak mandalı sıkışmış, açamadım tekerleği. "Hava basayım ilerideki benzinliğe kadar idare etsin" dedim ama pompam bozuldu. Yo bu sefer gerçekten bozuldu hortumu koptu, kullanılamaz hale geldi. Neyseki yakın bir yerde rüzgarsız kamp alanı buldum. Çadırı kurarken başım döndü. 3-4 gün bir acayip geçti. Olanlar, teknik sorunlar, hava koşulları... Şu an Ağam'ın arkadaşı, aile dostumuz Çağdaş Abinin evinde dinleniyorum. Yarına pedal dönecek; İç Anadoluya dönüş başlıyor. Yakınma yazısı gibi olmasın, sevmem.
   Muhammed Salih sana mektup yollayacağım. Mesaj olarak iletsene adresini.
   Selçuk, Ayşe Kulin'den "Türkan" kitabını okumalısın. Başı değil ama ilerleyen sayfaları ilgini çekecektir.
   Yolda bir soğanı katıksız yiyebilen de gördüm. Zor.
   Birisi de ayva yiyordu. Isırdığı kısımları çakısıyla kesip arda kalanı ikram etti; yedim. Greyfurtu da büyük limon diye tanıttılar; onu da yedim.
   Kars'da bahsettiğim ilçenin ismi İgor değil Digor'muş. Haberimiz olsun. Teşekkür ederim Ömer.
Bir de şiir yazdım, bir ara yazayım. Hemen yazayım kısa zaten;
    İSMİ
Ömür geçiyor,
Hayat akıyor,
Gerçekten...
Bir nehir gibi
Gür akmalı.


   Geçen gün gelmiş; "yaa içimizi baydın, azıcık müzik dinleyelim" dedi. "Peki" dedim.
http://www.youtube.com/watch?v=cu2Vm-g63HQ

7 Ocak 2015 Çarşamba

MİLE

   Sonunda jant telim kırıldı. Ama, yolda giderken dayanamadı yüke, engebeye gibi bir olaydan ötürü değil. Garip bir durum sonrasına dayanamadı. Bu olayı tur bitince kabaca yazarım. Kemer'de bir usta sağolsun yaptı. Bazı yaşananları özellikle turumu tamamladıktan sonra yazacağım. Ne insanlar var! Neyseki şu an gülümsüyorum.
   "Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez." Montaigne
   Arkadaşlarla İstanbuldayken "turum toplamda kaç bin kilometre olacak" diye tahminde bulunmuştuk. Yazdığım sayıyı hatırlıyorum da, baya isabetli bir tahminde bulunmuşum. Sence?

DİLEK ERGÜL

Dilek Ergül okyonusda. 10 kız çocuğunun 10 yıl eğitimi için. http://www.rotaatlantik.com/neden/

HA

   Annem Facebook'dan fotoğrafımı görmüş; "Ay oğlum şeklin şemalin değişmiş. Dön artık" dedi şaşırır şekilde. Epey güldüm sesli sesli.
   Şu an Kemerdeyim. Antalya merkeze geldikten sonra kuvvetle muhtemel Burdur tarafından iç kesimlere gireceğim. Hava 2 gündür fırtınalı. Akşam üzeri hava değişiyor, rüzgar çıkıyor. İkiz kardeşim Finduk'u ziyaret edeceğim ardından evime Eskişehir'e döneceğim. Bu konuyla ilgili:
   "Bir kez daha düşün. Az evvel televizyonda duydum. Afyon yolu trafiğe kapanmış"
   "Gidemezsinki Annem bugün yolda yarım saat yol açılsın diye beklemiş. Bu saatten sonra buralara gelemezsin."
   -"İç tarafa girince 6 ayın acısı çıkacak."
   -"Antalya'dan sonra otobüsle gel oğlum."
   -"Ben seni buraya çay içmeye çağırdım... Yemez diyorum..."
   Yolda sanırım bir şu adamı çözemedim. Deli gibi de değildi.
- Gelidonya Feneri için buradan mı?
-Sen kimsin?
-Gelidonya Feneri için buradan mı diye soruyorum.
-Emniyettenim ben.
-Ben onu sormadımki.
-Dur bir soralım yanlış tarafa gitme.
-Memleket neresi?
Olimposta yolda duran teyze: "Yükünü yüklemiş gidiyor. Allah işini rast getire."
   Geçen gün gelmiş "Ya Olimpos'da bozuldu yaa" diyor. "İyide biz buraya ilk defa geldik. Üstelik Ocak ayında geldik" dedim. Birşey demedi.