3 Nisan 2015 Cuma

KALBİM

 
 
 
   Eskişehir’den 9 Haziran 2014 sabahında ülkemin 7 bölgesinde pedallamak üzere yola koyuldum. 6,5 ay süren 9.000 kilometrelik bir yolculuk sonrası başladığım noktaya, evimin önüne ulaştım.
   Yaylalarda, köylerde, kahvelerde, değişen kültürlerde, dağlarda nasıl hayatlar var okuyabilmek için, karışmak, bir nebze nefes alabilmek için yola düşmenin kararıydı. Bu yolculuk bir kaçış yada bir tatil anlamına gelmiyordu. Aksine zaman zaman zorluk ve sıkıntılar içeren kendime ve geride kalmış hislerime ulaşmak için oluşturduğum bir hareketlilik haliydi. Sabit bir gelir, rahat yatak ve hazır yemek gibi düzen olarak nitelendirdiğimiz bu halleri  bir süreliğine rafa kaldırıp, yeni ve farklı bir yaşamın peşine düştüm. Bu hale ulaşabilmek için bulunduğum rutini bir bilinmezliğe dönüştürdüm. Bunu uygulamak zorundaydım zira başka bir yol bulamadım. Yola çıkmadan önce yazdığım şu cümle aklıma geliyor. “Yolculuk esnasında başıma bir iş gelir mi bilmiyorum. Ancak bu yolculuğa çıkmazsam başıma bir iş gelecek orası kesin; dayanamıyorum.” Evet, keyfi bir istekten çok, önemli bir gereklilik düzeyindeydi bu proje.
   Yolda ilerlerken o gün nerede uyuyacağımı yada nelerle karşılaşacağımı bilmiyordum. Detaylı bir haritam yada gsp cihazım yoktu. Rotaların detaylarını bölge insanına sorarak çıkardım. O gün nereye gitmeye karar verdiysem yetişebilme kaygısı olabildiğince gütmeden o yöne doğru pedallıyordum. Zaten uzun yolda hedeflenen nokta şu an bulunduğunuz yerdir. Yani yolun ta kendisi.
   Bu yolculuktan bana arda kalanlar silahlı saldırının etkisi yada trafikte yaşadığım ciddi tehlikeler değil; Doğubeyazıd’ın Soğuk Su Köyü’nde beni evine davet eden 11 yaşındaki Berivan’dır. Nemrut Dağı’ndan inerken tanıştığım bakışını, güzelliğini unutamadığım Deniz’dir. Şanlıurfa’daki, Aksaray’daki çocukların samimiyeti; Muğla’daki Beril Su’ya duyduğum hayranlıktır. Yani
bu toprağın çocuklarıdır. Tahmin ediyorum ki; tüm Dünya çocuklarının hali olan saflık ve temizlik duygusudur.
   Böylesine uzun bir yolculuğu yapmak için ciddi bir deneyim şart değil. Ancak çok istemek ve o anki konumda sabit duramama hali şart. Bu yolculuk hayata ve kendime yaptığım bir yolculuktu. Bisiklet çok büyük bir dostluk göstererek yardımcı oldu. Bu yolculuğun şekli yürüme, otostop vb. şekilde değişebileceği gibi, amaca ulaşmada yolculuk fikri de başka bir biçim alabilir. Benim
kullandığım araç bisikletti.
   Projenin nihai noktasını “7 Bölge 1 Hikaye Arda Kalanlar Sergisi” oluşturuyor. Yolculuğumda kalemlerim, eskiz defterim, fotoğraf makinem her zaman yanımdaydı. Elimde yolculuğumla
ilgili bazı çizim, fotoğraf ve video çalışmalarım var. Bunları Anadolu Üniversitesi Öğrenci Merkezi Sergi Salonunda 6 Nisan-10 Nisan 2015 tarihleri arasında gerçekleştireceğimiz bir sergiyle paylaşacağım. Ayrıca satışa sunulacak olan eserlerin geliri Darüşşafaka Cemiyeti’ne aktarılacak. 7 bölgede pedallayarak elde edilen veriler yine bu toprağa ulaşmış olacak. Yani elimde bazı emanetler var bunlar asıl sahiplerine dönecek.
   Sevgiyle...

                                                                                          Fırat Küçükersen Mart 2015

14 Mart 2015 Cumartesi

MERHABA

   Epeydir yazmıyorum.
   Eskişehir'deyim. Akyaka'dan sonra neler oldu direk düşmedim notunu ama ya muhabbette geçer ya da bir ara yazarım. 16 Mart Pazartesi günü, saat 14.00'da Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde yolculuğumu konuşacağız. Neden ve nasıl başladı, ne şekilde bitti; konuşacağız. Zaman zaman "yolda olmak nasıl anlatılır?" diye söyleniyordum. "Yolda olmak hayatın tam içinde olmaktır." dedim. Peki, "hayatın tam içinde olmak nasıl bir şey?" Bence, bunu anlamak için yola çıkmak lazım. "Yoo biz zaten anlıyoruz kendi gidişatımızdan" diyorsanız, ne mutlu.
   "7 Bölge 1 Hikaye Arda Kalanlar Sergisi" Anadolu Üniversitesi Öğrenci Merkezi Sergi Salonunda 6 Nisan 2015 tarihinde açılacak. Davetiye ve afişler hazırlanıyor. Ayrıca duyurusu yapılır. Pek erken görmüyorum bunu söylemek için; 7 Bölge 1 Hikaye, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir Tepebaşı Belediyesi, Darüşşafaka Eğitim Kurumları projenin nihayetini hep birlikte oluşturuyor. Çok güzel olacak gibi. Detayları konuşuruz.

15 Şubat 2015 Pazar

NE GÜZELSİN AKYAKA

   Hagen ve Sebastian ile Akyaka'da marketten birşeyler alıp kamp için sahile devam edecektik. Bir Suriyeli bir de Alman kız bizi görüp yanımıza geldi; tanıştık. Ayaküstü epeyce sohbet ettik. İsmi Maya olan Suriyeli arkadaş evine çay içmeye davet etti. Çay için evine doğru hep beraber yola koyulduk, evinde günlerce kalacağımızı bilmeden.
   Yolda başka arkadaşları da geldi. Tanıştık, sohbet ettik. Evden ayrılacağımız esnada "evim müsait, kalabilirsiniz burada" kilit cümlesini kurunca yerleştik eve.

 
 
   Akşam, yolda olmak üzerine Hagen ile tartışırken, "hadi yürüyelim" fikrini öne attım. O sıralar zaten yürüme fikri zaman zaman gıdıklıyordu beni. Evet, karar vermiştik. Marmaris'e doğru yola çıkacaktık. Sabahına uyanamayıp öğlen kalkınca, kahvaltı muhabbet derken akşam oldu zaten; yürüme başlangıcı diğer güne sarktı. Ertesi gün de ancak öğleden sonra çıkabildik yola. Çok disiplinliydik gerçekten. Benim sırt çantan yanımda yoktu, evden istesem en az iki güne gelirdi. Biz de bisiklet çantamla ve kemerle bir çanta tasarladık ama 1 saat yürüyebilmek bile işkenceye dönüşecekti; rahat değildi. Maya bir arkadaşından ödünç çanta aldı, sorun kalmadı.
   Akyaka çıkışında 2 kez nehir geçtik. Nehirlerin denize karıştığı bölgelerdi. İlkini yürüyerek aşacaktık. Biz; "derinmiş, burasını nasıl gececeğiz?" diye düşünürken 2-3 tane köpek nehrin sığ yerlerinden geçerek bize liderlik ettiler. Diğer nehri bir tekne yardımıyla aştık.
   Marmaris'e doğru, Sedir Adasına açılan iskeleye kadar 3 gün yürüdük. Yolda aracına almak isteyen oldu; binmedik. Bir köpek de bize katıldı. Bir çiftliğin yanından geçerken tavukları yemek için koşmaya başladı. Ben de köpeğin arkasından koştum. Turda sanırım bir defa o garip ruh haline kapıldım. Kapacaktı tavuğu. Neyse ki durdurabildik. Çiftlikten teyze ip verdi, bağladık o ara. Çok enerji dolu bir köpekti. Ana yolda koşuştururken maalesef o üzüntülü olaya şahitlik ettik. Bir araba ezdi.

 
    Kamp akşamı ateş yaktık. Odunlar yaş olunca körüklensin diye Hagen ile bolca üfledik ateşe. Maya da üfledi ama pek bir cılız kaldı nefesi. Hagen; "ooooo warmm" deyip montunun fermuarını açınca çok komik oldu o an.
   Çadırımda Maya kaldı. Ben Hagen ve Sebastian'ın yanına geçtim gece. Zannediyorum 2 defa uyandım bunalmış halde. "Sakin ol Fırat çadırdasın..." Fermuarı aradım açtım, biraz nefes aldım. 2 kişilik çadırda 3 kişi yatınca bunaldım gerçekten ama sıcak oluyor işte. Bir gece matsız yattım. Ooo altan nasıl soğuk geliyor. Neyse keyifle 3 gün yürüdük. Ardından otostopla geri döndük Akyaka'ya. Hayatımda ilk defa otostop için elim kalktı. Yok, gerçekten bisiklet tam bir özgürlük sunuyor. Gücün kadar gidiyorsun. Bir başkası olmadan. Sadece senin kararın. Tabi, doğa koşullarını katmıyorum buna; o zaten kabulüm.
   Mayanın arkadaşlarıyla da tanıştık. Baklava yemeden Türkiye'den ayrılacaklardı; müdahale ettim. Sütlü Nuriye bulamadım ama. Şarap içiyorlardı. Rakıyı denemediler. Ben o işlere bakmıyorum, o kısım kaldı.
   Biz Maya'yı çok sevdik. Gerçekten Akyaka'da yaşananlar ne hoştu be!


   Evet; çay içmeye gelmiştik sadece.




   Yeaappp.



   Kamp sabahı bir tarlada uyanınca.





   Suriye, Avustralya, Almanya, Türkiye. Toplantı esnasında.


   Çok güzeldi.

8 Şubat 2015 Pazar

ÖREN

   Hagen ve Sebastian ile birlikte Muğla taraflarında epeyce zaman geçirdik. O gün Hagen ile koptuk. Neyse telefondan irtibat halindeydik. Buluşma noktası Ören'di. Tam kararma yaşandığı saatlerde Sebastian ile ulaştık Ören'e. Kamp yeri bulmak akşam vakti daha güç. Tam Ören'e girdik halimizden anlayan bir ses işittik. Cemal Abi... Kamp yeri ayarlayabileceğini söyledi. Yaz ayı olmadığından gayet sakin bir biçimde merkezi bir noktaya yerleştik, akabinde Hagen ile buluştuk. Bize katıldı. Ayhan Abi ile de tanıştık Ören'de. O da Eskişehirli.
                                    
                                
                                                     
                                                   

                                                   

                                                            
   
   Ertesi gün yamaç paraşütünün yapıldığı noktaya bisikletlerimizle tırmandık. Cemal Abi de yürüyerek çıktı tepeye; buluştuk. Muazzam bir seyir keyfi var. Gökova Körfezi çok güzel izlenebiliyor. Cemal Abi tepedeki kulüp binasında misafir etti bizi. Hayatımda 2. kez mantar topladım. Daha doğrusu aradım. Cemal Abi akşamüzeri paraşütle Ören'e indi. Akşam motorsikletle geri geldi. Evet, Cemal Abi bir çok dalda spor yapan örnek bir kimse. Bazı dallarda eğitmen düzeyinde... Onun ilgilendiği dallardan bir tanesi bile şehirde bunalmış birisini hayata kolayca bağlayabilir. İş ile sporu dengede tutabiliyor gerçekten. Ayhan Abi de çıktı tepeye ardından paraşütle indi. Düşününce, sporun yanı sıra paraşüt de bir ulaşım aracı görevi görüyor aslında. Heveslendim. Umarım uygun bir zamanda ben de denerim.
   Bir gece de Alatepe'de konakladık. Ertesi gün pedal tekrar döndü.
   Ören sakin, güzel bir yer; Alatepe de öyle...



   Bu fotoğraf ne anlatıyor? Yukarıdaki...


 
   Zeytin bahçeleri kamp için uygun yerler. Zaman zaman hatta çoğunlukla izinsiz attım buralara kampı.


Hayvanları için yolun kenarından ot aldı. Biraz konuştuk sonra herkes yoluna devam etti.












26 Ocak 2015 Pazartesi

BODRUM

   Hagen ve Sebastian ile 3 hafta kadar beraber yol aldık. Turda en çok zaman geçirdiğim yol arkadaşlarım onlar oldu. Gerçi pek fazla yol aldığımız söylenemez o koy senin bu köy benim takılıyorduk.
   Bodrum'a düştü yolumuz, akşama doğru merkezden biraz çıkıp kamp yeri bakacaktık ki Gizay ile karşılaştık. Karşıdan kırmızı dede bisikletiyle geliyordu. "En güzeli aslında bunlar" dedim. Tanıştık, muhabbetin 5. dakikası dolmamıştır evine davet etti. Yabancı birisinin evinde nasıl kalabilirdim! Tabiki deehehe...
   Gizay İTÜ'de son 2 dersi kala "ben gidiyorum" demiş. Kendisini yazmaya vermiş bir arkadaşımız. Hediye olarak bastığı bir şiir kitabını yollayacak. Hop.
   Söylemiştim bunu; turda yaşadığım en özel anlardan birisi insanların evlerine davet etmeleri. Ege'de özellikle Muğla il sınırında da yaşadım bu hali.
   Bunu da tekrarlayalım; "Muğla tarafları harika!".




EGE

   
   Doku.


   "Hava esmez" dememek lazım. Çadırın gergin olması önemli.


   Bunu koydum ama turda pek fazla yemedim yumurta.

GÖKÇEADA

   Turumda adaları da ziyaret ettim. Avşa Adası, Paşalimanı Adası, Marmara Adası, Bozcaada ve Gökçeada. Gökçeada dışındaki adalarda 1 gece kaldım ama Gökçeada başka. 5 gün pek az pedal basarak yaşadım.
   Çiftelerli Yiğit Abi, Rum köyündeki emekli öğretmen çift, Kamil Hocam, İhsan Abi, Engin Abi, Mehmet Hoca, Mehmet Abi, Tebliğ Cemaati...
   Gökçeada turda gerçekten bulunmaktan dolayı çok mutlu olduğum yerlerin başında geliyor. Turda mümkün olduğunca davetleri ikramları geri çevirmedim. Gökçeada'da o kadar çok eve, sofraya, hayata misafir oldum ki!
   Aslında Rum köyünü gezmiş pedallamaya devam edecektim. Bir cemaat toplantısına davet etti. "Tamam" dedim. Sohbetlerine katıldım. Gezerek dini anlatmaya özen gösteriyor bunu amaçlıyorlardı. 2 gün kadar beraberdik. Ardından Osmanlı Camisinden Kamil Hocamla ve cami cemaatinden İhsan Abi ile tanıştık, arkadaş olduk, çok iyi anlaştık. Evlerinde ağırladılar, Gökçeadayı gezdirdiler, mantar topladık. Harikaydı, çok lezzetliydi.
   Camide akşam otururken İhsan Abinin annesi geldi. Daha öncesinde tanışmıştık. Dışarıya çağırdı. Bir poşetin içinde hediyeler getirmiş bana. En değerli olanı 20 yıl önce ördüğü bir hırka. Neler konuştuk yazmayacağım. Camiye içeriye girdim. Müezzin Mehmet Hocaya; "bana neden geziyorsun diye soruyorlar" dedim. Devamı gelmedi. Dışarıya çıktım. Hayatın farkı bir kısmına misafir olmuştum.



   Adadan ayrılmadan önce Kamil Hocam atkısını çıkarıp boynuma bağladı. Güzel bir hatıralık oldu. Sağ olsun.
                                      
                                   
                                     
 
   Adadan ayrıldıktan 2-3 gün sonra Çanakkale'de ilerlerken karşıdan bir motorsikletli kornaya bastı selam verdi. Ardından benim bulunduğum şeride geldi. Önümde durdu, kaskı vardı. "Tanıdın mı beni?" deyince anladım. ahhahhhaa... Kamil Hocayla karşılaştık. Çok hoş oldu.
   Adada birçok ses duydum bazıları;
"Dağda kahvaltı uyar mı?"
"Ayvacı arkadaş geldi."
"Bir gecekondu yükünü yüklemişsin be."
"Bu, mutluluk olmayabilir sadece"
"Mürşid-i Kamil."
"Nasılsın Mübarek?"
"Meşvere yapalım."

SİNOP

   Sinop. Evet şu an zamanım var. Aklımda özelikle yer eden yerlerden bir tanesi de Sinop. 2 kardeş, Hüseyin Abi ve Piri Reis Yusuf Abi barınaklarında misafir ettiler. 2 gece konakladım. Birlikte balığa çıktık. Gün içinde resim çizdim, o ara hava da epey güzeldi. Trabzon Giresun taraflarında kooperatif başkanıyla sohbet esnasında balığa çıkmak istediğimi söylemiştim ama, "büyük gemilerle, gırgırlarla pek mümkün değil" demişti. "Herkes sigortalı, isimler belli dışarıdan birisini alıp hiç riske girmezler" demişti. Nasip oldu. Sinop Demirciköy'de yeni kurulan bir limanda Karadeniz'e açılma fırsatı buldum. Akşam ağ attık, bekledik. Tekne hareket halindeyken sorun yok ancak durduğunda tatlı tatlı sallanıyordu. Deniz tuttu o halde beni. Kraker ekmek gibi tuzlu şeyler yedim, çok iyi geldi. Akşam ağı attık 2 saat kadar denizde bekledikten sonra ağ topladık. Beklerken diğer tekneden Hüseyin Abi ve bir arkadaşı geldi. Onlarda ağ atmıştı; bizim tekneye geldiler beraber bekledik. Ben çay içemedim midem fenaydı. Neyse, Hüseyin Abinin arkadaşı kraker poşetini denize attı. Evet evet balıkçılarda denizi kirletebiliyor. Ağı ben topluyordum, balığı gördüğüm zaman makineyi durduruyor balık büyükse eğer ezilmesini önlüyordum. Ağlar gözümün önünden geçerken o Çizi poşeti de geçti. Halbuki atığı denize atan kimse de  balık tutabilmek için oradaydı. Keşke Çizi poşetini alıp karaya indiğimizde iade etseydim.
   Başka teknelere ve komşu barınağa da misafir oldum. Sanki ünlü birisiymişim gibi hissettim kendimi; zaman zaman oluyordu böyle.
   Harikaydı. Denizden, uzaktan Sinop'u gece izlemek çok keyifliydi. Günü denizde balık peşinde geçirmek çok güzeldi. Tekne de kullandım; hohoohohhh.... Taze balıklar hakkında yorum yapmayayım. Hava denizde serin, ruhum çok ferahtı.









15 Ocak 2015 Perşembe

YARIN

   Annem geçende Finduk'a telefonda söylemiş; "Fırat 10-15 güne kadar tur biter diyordu. Bugün de 2-3 hafta dedi. Kışı geçirecek galiba yolda." Evet, aman şuraya da gideyim burası da var derken eninde sonunda eve döneceğim. Zaten şu an epey yakın bir noktayım; Afyon'da. Bursa'ya gitme fikrim değişti. Havalar iç kesimlerde çok soğuk dediler ancak ben güzel bir hava dönemi yakalım. Geceleri sıcaklık sıfırın altında. Antalya'da bile gece sıfırın altına düştüğü zamanlar oldu. -10'a kadar yolu var gerçi. Bursaya uğramayacağım ama tur bitince İkizim Finduk'u görmek, zaman geçirmek için kalacağım epeyce. Orada yazılara devam ederim.
   Annem geçende telefonda; "Oğlum neredesin? Karın altında mı kaldın?" gibi sorular sordu. Cenap Abi güzelliğinle "dön" dedi. 2-3 gün önce kar yağarken soğuk bir havada pedalladım. Üstüm, ayaklarım, ellerim ıslandı. 2 tane eldivenim var ancak yeterli gelmedi. Islanmak yaz ayında çok mesele değil. Güneşi görünce 15 dakika içinde kuruyor insan. Ama kışın durum farklı, kurumak çok zor ayrıca üşümek de cabası... Titrediğim anlar oldu.


   Nadirde olsa bazen...


   Bu arkadaş benimle birlikte 20 kilometre kadar seyahat etti. Harika ama yollar köpek için daha tehlikeli.



   Çok güzeller.

   
   Avusturyalı yürüyerek seyahat eden bir çiftle tanıştık. Yürüme güzergahlarına bıraktım.


   Cengiz Abi takvim hediye etti. Üzerindeki bitkiyi de otostopla gezen bir arkadaş verdi. Anlatacağım sonra.

  
   Üşüdüm o ara epey.


   Nerede miyim? Çok önemli mi?


   Küçük kız